YANAR AHMET OKTAY IŞIKLARI
DÜNYANIN
*
Şairler, kendilerinin değil, şiirin hayatını
sürerler. Şiirin hayatı onlarda öyle baskındır ki şiirin hayatı şairin hayatı
olur. Bu değişmece kendiliğindendir. Şiir en içten, en alttan başlayarak yayılır şaire, oradan
doğru da kaplayacaktır dünyayı.
Şiirin hayatı akışkandır, “Ama/akıp geldim bugünlere”, en derin
bilgi olarak içinde saklar bunu. Hayatı bütün ilişkileri ile içinde barındırır,
“hadi” der “sana bir dünya yarattım, gir”. Gireriz. Bu hiç bitmez, her
defasında yeniden, bir daha doğmak gibidir şiir yazmak. Dolayısıyla okumak
da... Sancılıdır, acıtır özellikle de sol yanımızdaki cevahiri, kanırtır.
Katılığımızdan kurtulup dalgalanmaya başlarız, titreşmeye. Dalgalanan, titreşen
bir ‘dirim’ olduğumuzun farkına varmak az bir şey midir?
Az bir şey midir farkına vardığımız ‘dirimin’
bizden bir ‘oluş darbesi’ beklediğini görmek? Tam da burada farkındalık iradeye
doğru bükülür, bu iradeyle, yani şiirle bağlanırız varoluşumuza. Ahmet Oktay, Lirikler’[1]de,
kutsal bir üçgen kurar, ‘iç açılarının toplamı her defasında hayat olan’.
Farkındalık, irade ve bağlanış arasında akışkan bir hat. Böylece devre kapanır
ve yanar Ahmet Oktay ışıkları dünyanın.
“Her
tezgahın önünde bir savaş,
yenilgiler ve zaferler. Her ürün
ayartıcı bir Siren.” (s. 9)
Bu dizelerdeki ‘Siren’ sözcüğü doğal olarak
aklıma hemen Odysseia’daki Sirenler’i getirdi. Kirke, Odysseus’a (yukarıdaki
dizelerin yer aldığı şiirin ismi de Odysseus’tur) Sirenler’e dair şöyle der:
“En önce Sirenlere rast geleceksiniz; bunlar kendilerine yaklaşan bütün
insanları büyüler. Biri bilmeyerek yakın geçip nağmelerini işitmiş olsa, vay
haline! Karısı ve suçsuz çocukları bir daha yurtlarında görüp dönüşünün
şenliğini yaşamayacaklar; çünkü Sirenler onu ahenkli nağmeleriyle büyülemiş
olurlar: Onların oturduğu çayırın kenarlarında etleri çürümüş insan
kemiklerinden ve kalıntılarından yığınlar vardır… Oradan çarçabuk geçmeli ve
adamlarının kulaklarını tatlı balmumu ile tıkamalısın, hiçbiri seslerini
işitmesinler diye…”[2] Öyle görünüyor ki Ahmet Oktay da “Her ürün ayartıcı
bir Siren” derken modern dünyanın Sirenleri’nden söz açıp ülkesine,
anavatanına, İthaka’ya dönmekte olan
Odysseus’un yolculuğu ile “Gittik pazarın sonuna kadar;/dönüş başladı sonra
aynı yoldan” diyerek bir ilişki kurmuş. Odysseus gibi zordur herkesin işi.
Ahmet Oktay şiiri olağanüstü
işlevsellik gösteren bir şiir. Sizin nasıl baktığınıza bağlı olarak şiir ya da
yaşam şeklinde görünen. Diğer bir deyişle Lirikler’e
eğer şiir mi diye sorarsanız şiir, yok eğer yaşam mı diye sorarsanız size yaşam
yanıtını verecektir. Ahmet
Oktay, Lirikler’de yaşamı yalnızca tarif edip
açıklamaz, yaşamla insan arasındaki ilişkiyi de gösterir bize. Tam bu noktada
özellikle de son yıllarda şiir dilinin tıpkı “yaygın bilimsel dil” gibi
betimsel olduğunu özellikle söylemek istiyorum. Bu ne anlama geliyor peki?
Betimsel -tasviri- şiir dili deneyimlenen ve yaşantılananları vermekten uzak
bir dil olduğu gibi ister istemez kurguya yönelen bir dildir. Deneyimlerin niteliksel
karakterini aktaracak “tarifi” şiir dilinden uzaklaşmak anlamına geliyor bu.
Amaç da zaten deneyimleri aktarmak değildir, daha çok bir kurgu uyarınca
‘görünebilirlikler’ kurmaktır. Lirikler
sözcüklerin bir araya gelip kurduğu bir metinden daha fazlasını ifade
edebiliyorsa, bu, Ahmet
Oktay’ın yaşantı ve
deneyimleri tarif edip açıklamasındadır ki şiir derken ben bunu kastediyorum.
Gerisi birtakım oyunlar, birtakım hamlıklar, birtakım çekişmeler, ıvır zıvır
işte…
Büyük ölçüde imgesiz bir şiir olup teknik
denilen birtakım uygulamalardan fersah fersah uzak bir şiir olması bakımından
da Ahmet Oktay şiiri yaşamın karşısına
dikilmez. Anlaşılması için deneyimlenmesi gereken bir şiirdir dersem sanırım Ahmet Oktay şiirine birazcık da
olsa yaklaşmış olurum. Örneğin, Bir
Kederi Duyumsamak (s. 28) adlı şiirde hakikaten kederi duyumsarız.
Üzerimize aleni çöker hüzün.
Şiir, nesnel bilgi (bu da ne demekse, insan
sanki her şeyin dışında bir gözlemci ve buradan yola çıkarak nesnel dediği
kendinden bağımsız bilgilere ulaşıyor) veren bir şey değildir. Yukarıda da
söylediğim gibi deneyimleri, yaşantıları aktarma işidir. Lirikler’i okurken bunu gördüm, Ahmet Oktay, deneyimlediği hayatın darbeleriyle şiir yazıyor ve
böylece okuyucuyu hayatla bire bir ilişkiye sokuyor. Şiirsel bir yaratıcılık
içinde yaşantıladığı hayatı bize tarif edip aktarıyor. Oyun yok, illüzyon yok
ve en güzeli hayatla aramızda herhangi bir şey yok. Kimi zaman tarif etmekte
zorlandığımız ve “bu anlatılmaz, yaşanır” dediğimiz noktada devreye girerek bal
gibi de anlatılır diyor Lirikler. Bu
anlamda bir alete dönüşüyor: Hayat açacağı! Sonra ver elini köpüksü, alevsi
dünyalar.
“Anlamak
istiyorsan yoksulu, sadaka
verme, birlikte dilen. Çanağını tut
ve yorul.” (s. 26)
Şiirsizlikten kavrulanlara Lirikler.
Uluer
Aydoğdu
* (Cumhuriyet/Kitap
Eki 12 Temmuz 2007/ Sayı 908)
[2] Odysseia, Homeros
(Çeviren: Ahmet Cevat Emre-Üçüncü baskı), Varlık Yayınları, İstanbul, 1971, s.
222.
No comments:
Post a Comment