Saturday, March 05, 2016

YANAR AHMET OKTAY IŞIKLARI DÜNYANIN























YANAR AHMET OKTAY IŞIKLARI DÜNYANIN * 


Şairler, kendilerinin değil, şiirin hayatını sürerler. Şiirin hayatı onlarda öyle baskındır ki şiirin hayatı şairin hayatı olur. Bu değişmece kendiliğindendir. Şiir en içten,  en alttan başlayarak yayılır şaire, oradan doğru da kaplayacaktır dünyayı. 

Şiirin hayatı akışkandır, “Ama/akıp geldim bugünlere”, en derin bilgi olarak içinde saklar bunu. Hayatı bütün ilişkileri ile içinde barındırır, “hadi” der “sana bir dünya yarattım, gir”. Gireriz. Bu hiç bitmez, her defasında yeniden, bir daha doğmak gibidir şiir yazmak. Dolayısıyla okumak da... Sancılıdır, acıtır özellikle de sol yanımızdaki cevahiri, kanırtır. Katılığımızdan kurtulup dalgalanmaya başlarız, titreşmeye. Dalgalanan, titreşen bir ‘dirim’ olduğumuzun farkına varmak az bir şey midir?

Az bir şey midir farkına vardığımız ‘dirimin’ bizden bir ‘oluş darbesi’ beklediğini görmek? Tam da burada farkındalık iradeye doğru bükülür, bu iradeyle, yani şiirle bağlanırız varoluşumuza. Ahmet Oktay, Lirikler[1]de, kutsal bir üçgen kurar, ‘iç açılarının toplamı her defasında hayat olan’. Farkındalık, irade ve bağlanış arasında akışkan bir hat. Böylece devre kapanır ve yanar Ahmet Oktay ışıkları dünyanın.

Her tezgahın önünde bir savaş,
 yenilgiler ve zaferler. Her ürün
 ayartıcı bir Siren.” (s. 9)

Bu dizelerdeki ‘Siren’ sözcüğü doğal olarak aklıma hemen Odysseia’daki Sirenler’i getirdi. Kirke, Odysseus’a (yukarıdaki dizelerin yer aldığı şiirin ismi de Odysseus’tur) Sirenler’e dair şöyle der: “En önce Sirenlere rast geleceksiniz; bunlar kendilerine yaklaşan bütün insanları büyüler. Biri bilmeyerek yakın geçip nağmelerini işitmiş olsa, vay haline! Karısı ve suçsuz çocukları bir daha yurtlarında görüp dönüşünün şenliğini yaşamayacaklar; çünkü Sirenler onu ahenkli nağmeleriyle büyülemiş olurlar: Onların oturduğu çayırın kenarlarında etleri çürümüş insan kemiklerinden ve kalıntılarından yığınlar vardır… Oradan çarçabuk geçmeli ve adamlarının kulaklarını tatlı balmumu ile tıkamalısın, hiçbiri seslerini işitmesinler diye…”[2] Öyle görünüyor ki Ahmet Oktay da “Her ürün ayartıcı bir Siren” derken modern dünyanın Sirenleri’nden söz açıp ülkesine, anavatanına, İthaka’ya  dönmekte olan Odysseus’un yolculuğu ile “Gittik pazarın sonuna kadar;/dönüş başladı sonra aynı yoldan” diyerek bir ilişki kurmuş. Odysseus gibi zordur herkesin işi.

Ahmet Oktay şiiri olağanüstü işlevsellik gösteren bir şiir. Sizin nasıl baktığınıza bağlı olarak şiir ya da yaşam şeklinde görünen. Diğer bir deyişle Lirikler’e eğer şiir mi diye sorarsanız şiir, yok eğer yaşam mı diye sorarsanız size yaşam yanıtını verecektir. Ahmet Oktay, Lirikler’de yaşamı yalnızca tarif edip açıklamaz, yaşamla insan arasındaki ilişkiyi de gösterir bize. Tam bu noktada özellikle de son yıllarda şiir dilinin tıpkı “yaygın bilimsel dil” gibi betimsel olduğunu özellikle söylemek istiyorum. Bu ne anlama geliyor peki? Betimsel -tasviri- şiir dili deneyimlenen ve yaşantılananları vermekten uzak bir dil olduğu gibi ister istemez kurguya yönelen bir dildir. Deneyimlerin niteliksel karakterini aktaracak “tarifi” şiir dilinden uzaklaşmak anlamına geliyor bu. Amaç da zaten deneyimleri aktarmak değildir, daha çok bir kurgu uyarınca ‘görünebilirlikler’ kurmaktır. Lirikler sözcüklerin bir araya gelip kurduğu bir metinden daha fazlasını ifade edebiliyorsa, bu, Ahmet Oktay’ın yaşantı ve deneyimleri tarif edip açıklamasındadır ki şiir derken ben bunu kastediyorum. Gerisi birtakım oyunlar, birtakım hamlıklar, birtakım çekişmeler, ıvır zıvır işte…

Büyük ölçüde imgesiz bir şiir olup teknik denilen birtakım uygulamalardan fersah fersah uzak bir şiir olması bakımından da Ahmet Oktay şiiri yaşamın karşısına dikilmez. Anlaşılması için deneyimlenmesi gereken bir şiirdir dersem sanırım Ahmet Oktay şiirine birazcık da olsa yaklaşmış olurum. Örneğin, Bir Kederi Duyumsamak (s. 28) adlı şiirde hakikaten kederi duyumsarız. Üzerimize aleni çöker hüzün.

Şiir, nesnel bilgi (bu da ne demekse, insan sanki her şeyin dışında bir gözlemci ve buradan yola çıkarak nesnel dediği kendinden bağımsız bilgilere ulaşıyor) veren bir şey değildir. Yukarıda da söylediğim gibi deneyimleri, yaşantıları aktarma işidir. Lirikler’i okurken bunu gördüm, Ahmet Oktay, deneyimlediği hayatın darbeleriyle şiir yazıyor ve böylece okuyucuyu hayatla bire bir ilişkiye sokuyor. Şiirsel bir yaratıcılık içinde yaşantıladığı hayatı bize tarif edip aktarıyor. Oyun yok, illüzyon yok ve en güzeli hayatla aramızda herhangi bir şey yok. Kimi zaman tarif etmekte zorlandığımız ve “bu anlatılmaz, yaşanır” dediğimiz noktada devreye girerek bal gibi de anlatılır diyor Lirikler. Bu anlamda bir alete dönüşüyor: Hayat açacağı! Sonra ver elini köpüksü, alevsi dünyalar.

Anlamak
 istiyorsan yoksulu, sadaka
 verme, birlikte dilen. Çanağını tut
 ve yorul.  (s. 26)

Şiirsizlikten kavrulanlara Lirikler.

Uluer Aydoğdu


* (Cumhuriyet/Kitap Eki 12 Temmuz 2007/ Sayı 908)



[1] Lirikler, Ahmet Oktay, Şiirden Yayınları, İstanbul, 2007.
[2] Odysseia, Homeros (Çeviren: Ahmet Cevat Emre-Üçüncü baskı), Varlık Yayınları, İstanbul, 1971, s. 222.


No comments: