Monday, May 20, 2019

Denizsuyukâsesi, Mayıs 2019, sayı: 47



Denizsuyukâsesi, Mayıs 2019, sayı: 47


Şiirlisi neyse o olsun, şiir kerimdir çünkü 

Uluer Aydoğdu 


Termodinamiğin bildiğini sizden mi saklayacağım, her şey giderek daha da karışıp karmaşıklaşacak… Bunun kötü bir şey olduğunu mu söylüyor birisi, ona şöyle deyin: Dengedeysen hep, tiril tiril ve ütülü bir gömlek gibi askıda bekliyorsan, katlanıp bir köşeye konulmuş bir battaniyeysen, serilmiş bir divana hiçbir kırışıklığı, buruşukluğu olamayan bir örtü gibi duruyorsan, cebinden çıkarıp kendini harcamıyorsan bir ufkun, bir şiirin, aşkın peşinde, savrulup sürüklenmiyorsan tıpkı o gömleğin, battaniyenin, örtünün bir hikâyesinin, bir hayatının olmadığı gibi senin de bir hikâyen, bir hayatın olmaz. Yani, Karmaşıklaşmıyorsan yoksun, hiç.

Uzak denge halidir hayat, simetri kırılması. Denge ve düzen, gerilme, yaylanma ve enerji biriktirme uğrağıdır. Sonra patlama, öyle şiddetli bir tazyikle fışkırır ki enerji, o yalnız, o devrimci ana, bu yüzden Big Bang (Büyük Patlama) diyoruz, patlayan bir şeyden daha çok boşalma, yayılıp dağılma, pervasızlaşma ve isyan hali. Aha işte doğa da, baharı karşı konulmaz kılan enerji biriktirir kışın. Sonra, hobaaa, minik bir Big Bang (Büyük Patlama)... Öyledir, ölçek farkı dışında bir çiçeğin patlamasıyla Büyük Patlama arasında bir fark yoktur. Öyledir, bir damla su ile okyanus bir ve aynıdır.

Mutlak, yüzde yüz bir düzen, denge olsaydı hiçbir şey olmazdı. Başka bir söyleyişle mutlak uzak denge ya da yüzde yüz kaos diye de bir şey yok. Düzen ve kaos, kış ve bahar, doğum ve batım iç içedir ama anlayamadığım şey, ‘iç içe’ neden birleşik yazılmıyor! Neyse, ‘termodinamiğin şairi’ 1977 Nobel Kimya Ödüllü Ilya Prigogine’ye göre, Big Bang (Büyük Patlama) termodinamik istikrarsızlığın herhangi bir noktasından başka bir şey değil. Başlangıçla, yani tekillikle, bir başka deyişle uzay-zaman eşsizliği (singularity) ile bir alakası yok Büyük Patlama’nın. Kararsızlıkta kararlı bir evrende yaşıyoruz.

Denizsuyukâsesi, 2003-2011 yılları arasında yayımlanan bir fanzin ve uyanıp ayağa kalkmayı karşı konulmaz kılan bir enerji, güç biriktirmiştir 2011’den bu yana. Hemen söyleyeyim, bu sayı uyanıp gerinme ve ayağa fırlama sayısıdır.

Kendini “biraz kültür biraz sanat / biraz aşk biraz meşk dergisi / deniz gibi aşk gibi / ey sevgili gözlerin gibi / canlı bir organizmadır / kafasına göre nefes alıp verir / asi ve düzensizdir” diye tarif eden denizsuyukâsesi’nde şimdiye dek birçok yazar ve şair yazdı. Tuğrul Keskin, Muzaffer Kale, Hülya Özel, Gökhan Arslan, Savaş Ünlü, Ahmet Günbaş, Aydın Şimşek, Halim Şafak, Onur Behramoğlu, Hüseyin Atabaş, Namık Kuyumcu, M. Mahzun Doğan, Ertan Yılmaz, Betül Yazıcı, Özkan Satılmış, Nice Damar (çeviri şiirleri), Onur Akyıl, Zeynep Uzunbay, Ersan Erçelik, Asuman Susam, Yusuf Alper, Mehmet Sarsmaz, Müesser Yeniay, Hakan İşcen, K. Hayri Yetik, Bâki Ayhan T., Kadir Aydemir, Hüsamettin Çetinkaya, Dinçer Sezgin, Hüseyin Yurttaş, Hidayet Karakuş, Hüseyin Peker, Mehmet Sadık Kırımlı, Mehmet Mümtaz Tuzcu, Gökben Derviş, İhsan Tevfik, Hakan Savlı, Alaattin Topcu, Emel İrtem, Fadıl Oktay, Abdülkadir Budak, Serdar Koçak, Nihat Behram, Koray Feyiz, Ahmet Ada, bu isimlerden bazıları... Eşlik edenlere hürmetler, mis kokulu çiçekler ve teşekkürler. Başka ne bilirim.

Sekiz yıllık bir uykudan sonra aha işte 47. sayı ve bu sayıda:

Nihat Behram, 1 Mayıs ruhunun şiiri, şiirin 1 Mayıs ruhu'nu yazdı. Ah, evet, abim, şiir oklavasıyla dünya hamurunu açar / abim, sözcük diker sabah akşam yazı toprağına / abim, dünyaya bulaşmış kederi, acıyı yıkar her gün/ abim, felsefe çitler. Ve "Hasret Üleşmesi", şiir varmış, oh be!

“Öfke - Türk Çürümesinde Sanatın Rolü” adlı son kitabında “Sanatı çok önemseyenler, ülkemizin, emekçilerimizin ve dilimizin emperyalizme satılmasına en iştahlı bir biçimde teslim ve teşne olanlardı” diye kayıt koyan Osman Çutsay, Bir korku jeneratörü: Erdal Öz ve estetize ettiği siyaset adlı yazısıyla yapacağını yapmış yine: “Türkiye çoktandır gürültüyle çöken bir korku imparatorluğu ise, bunu, sadece darbeci faşist generaller veya sandıktan çıkmış islamofaşistlerin marifeti sayamayız. Onlara bu bereketli toprakları Erdal Öz ve kafadarları (“Belge’li Birikim Gericiliği”) hazırlamıştı.” Çilli çotlu, çilli çotlu, çilli çotlu… Editörlüğünü Seyyit Nezir'in yaptığı Üvercinka dergisinin Temmuz 2015 tarihli 9. sayısında yayımlanan Gel öpem seni yeni bir dilsen adlı yazıma kaydı aklım hemen, aldım bu sayıya koydum. Öyle yaptım çünkü Osman Çutsay'ın katkısı çok fazladır bu yazıya, kendisine saygılarımı yazıyorum. Seyyit Nezir ise, Uyanmasız Düş adlı şiiri ile bahar bahar baharıyor, aldım şiir hizama, kalp hizama koydum, çok teşekkür ediyorum. Türkiye’nin direnişinde kilit isimlerdendir, tıpkı Osman Çutsay gibi. Deleuze ne diyordu: “Direnmek, yaratmaktır.”

Ve Tuğrul Keskin. Denizsuyukâsesi'ne ilk günden bugüne hep destek vermiştir. ‘Aşkın ve Devrimin Şairi' nitelemesi, çok yakışıyor Tuğrul Keskin’e. Bu arada gururla söyleyeyim, Kandahar adlı şiiri denizsuyukâsesi'de yayımlanmıştır (Mayıs 2006, sayı 15): "Şimdi ağla, ağla! ağla! / Bak sonsuzluğa ve yapışkan kedere / Uzayıp giden kana bak Kan da hara / Usan, bakarken çocuklara ey insan."

"Fanzin, candır" diye Saklambaç adlı şiirini göndermiş İbrahim Baştuğ, ustam, teşekkürler.

Daha, daha “-süreğen hakkaniyetti şiir ezeli/pek tırstınız, onu fark ettik-“ diyen Neslihan Yalman ve Zen’de oturan Ersan Erçelik var, Bodhisatva’dır, şiirleriyle bir ‘tık’ mesafesindeler. Sevgilerimi yazıyorum.

Bize ufuk şeyler, gelecek şeyler fısıldayan Zafer Köse ise iki minik öyküsüyle denizsuyukâsesi'nde, hoş geldi, aldık başucumuza, edebiyatucumuza koyduk, teşekkürler.

Tabii bir de Hülya’lı kız ve bahçesi var. Ben ona refikam diyorum çoğunlukla ve biz Çilliplomom Diyarı’nda, Mutlubaharlarevi adlı bir evde yaşıyoruz. Eliniz giderse uğrayın. Belki, öylesine, başıboş ve hülyalı bir varoluş şekli değer gözünüze.

Mutlaka biliyorsunuzdur, merhaba demek, benden sana zarar gelmez demektir. Merhabalar. Bunun bilgisi ve bilinciyle herkesi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

ulueraydogdu.com

No comments: